Mimari Yarışmalarla Geçen Bir Ömür

Biz İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık öğrencileri Ali Tavlaşoğlu ve Melis Erdoğan.

Modern Mimarlar ofisinin kurucusu Prof. Dr. Ayhan Usta ile yarışma mimarlığı,eğitim,öğrenci ve güncel konular üzerine konuştuk.





1- Öncelikle kendinizden, eğitiminizden ve meslek deneyimlerinizden bahseder misin?

     Ne zaman böyle bir soru sorsalar kendinden bahset denilince kendim olduğumu söylemek istiyorum. Lisansımı Karadeniz Teknik Üniversitesinde bitirdim ve bütün akademik kariyerimi de Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesinde yaptım. Öğrencilik yıllarından başlayarak mimari proje yarışmalarına katıldım ve birçok yarışmada ödüller kazandım. Bunlardan bir tanesi de zaman zaman derslerde konu olunca bahsediyorum: Ağahan Mimarlık Ödülleri’ydi. 1982-1983 yılları arasında Cumalıkızık ile ilgili bir öğrenci yarışması yapılmıştı ve mansiyon ödülü kazanmıştım. Okulu bitirdikten sonra da hem akademik kariyer hem de mesleki pratik anlamında bir kariyer yapmak istiyordum. Bunun için de yarışmaların en iyi araç olduğunu fark ettim ve çalışmalarımı bu yönde yapıp büyük bir uğraş verdim. Şu ana kadar yaklaşık 100’e yakın çizdiğimiz yarışma projesi var ve bunların yarısına yakınında da kazandığımız çeşitli ödüllerimiz var. Bazı projelerimizi yapma fırsatımız oldu bazılarını olmadı ama her zaman benim esas projemin eğitim olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerim de fark edeceklerdir, stüdyoya girdiğim vakit asla orada geçirdiğim zaman dilimini kayıp bir süreç olarak görmüyorum aksine öğrenciye dokunmak ve onları topluma entelektüel bir birey olarak hazırlamak için bir süreç olarak görüyorum. Mimarlık mesleğinin ne olduğu konusunda toplumsal ekonomik, ekolojik ve kültürel boyutları dahil öğrenciyi yaşama hazırlama konusunda büyük bir ciddiyetle yaklaşıyorum. Bu zamana kadar mesleki pratik anlamında birçok yarışma projesi çizdim ama asıl kazanması gereken yarışma eğitim ve öğrencidir.


2- Eğitim hayatınıza da akademik hayatınıza da Karadeniz Teknik Üniversitesinde başladınız, sizi İstanbul'a gelmeyi ne tetikledi?

     Bir zamanlar Ankara’ya gitmeyi düşünüyordum yarışmalardan ötürü. Çünkü 80’lerde 90’larda özellikle yarışmaların merkezi Ankara'ydı. O dönemde Bayındırlık Bakanlığının çıkardığı çok sayıda yarışma vardı. Türkiye’de kariyer yapmış mimarların CV’lerine bakarsanız çoğunun yarışma kazanarak hayata başladığını görürsünüz. Doksanlarda bu çok daha yaygındı. Özellikle Bayındırlık Bakanlığının açtığı yarışmalarda ödül almak, birinci olmak ve ardından kendi ofisini kurmak çok etkin bir modeldi. 2000'lerde Türkiye'deki toplumsal, siyasal yaşamında değişimi ile birlikte Ankara o güçlü merkez konumunu yitirdi ve bu giderek İstanbul'a doğru kaydı. O zamanlar da İstanbul'a gitmeyi düşünmeye başlamıştım ama esasında öğrenciliği de İstanbul’da okumak istiyordum. Mimarlık okunacaksa İstanbul’da okunmalı diye içten içe dile getirdiğim bir duygu da vardır. Hem tarihsel hem kültürel katmanlarıyla birçok sanatsal faaliyetleriyle okulun dışında dolu dolu yaşamına sahip bir kent İstanbul. Bu duygularla devam ederken 2012'de kızım Fransız Lisesini kazandı bu bir neden oldu bir de o zamanki Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Mehmet Şener hocamızın teşviki ve yüreklendirmesiyle İstanbul'a gelmiş oldum.

 3- Modern mimarlar sitesinden aldığımız verilere göre 64 yarışmaya katılmış ve 29 tane ödül kazanmışsınız. Yarışmayla yapılan işler, jüri değerlendirmesi sonucunda ortaya çıktığı için genel olarak kaliteli iş olarak tanımlanıyor. Amasra, Çaycuma Belediyeleri bu konuda öncülük ederek, kamu ihalelerini yarışmayla yaptırıyor. Türkiye geneli tüm kamu ihaleleri, seçim vaatleri yarışmayla yapılabilir mi? Yapılırsa ülkemiz ne kazanır?

                                     Modern Mimarlar Ofisinin Kazandığı Ödüller

    Mimari proje yarışmaları heyecan olsun diye girilecek bir olay değildir. Yarışma iş elde etme yöntemidir. Demokratikliği, rekabeti ve yaratıcılığı teşvik eden bir sistemdir. Yarışmaların tarihe baktığımız da Antik Yunan’a kadar dayandığını görürsünüz. İlk oralarda başlar sonrasında Fransız devrimiyle birlikte demokratik bir çizgiye taşınarak daha katılımcı bir yapıya dönüşür. RIBA’nın yani İngiliz Mimarlık Birliği’nin yarışmaların kurumsallaşması konusunda verdiği büyük mücadelesi vardır. Bugünkü bildiğimiz yarışmalar böylesine güçlü bir tarihsel geçmişten, temelden beslenir. Bunun nedeni de gerçekten demokratik bir ortamda eşit koşullarda rekabetçi bir anlayışla yarışarak en güzeli en ekonomiği en çevreci olanı her şeyde en iyi olan seçmenin yarışmalardan başka daha iyi bir yol olmamasıdır. Öte yandan yarışma duygusu mimarlara güçlü bir motivasyon ortamı sağlar. Daha iyi bir iş üretme konusunda normal koşullarda bir ofisin belki bir eskizle yapabileceği tamam oldu diyebileceği, ki belli bir deneyimden sonra bu yapılabilir, işleri yarışma üzerinden üretmek istediğinizde aynı mimarlık ofisinin işle ilgili 7 8 9 10 tane seçenek ürettiğini ve bunları tartışıp bir sonuca gittiğini görürsünüz. Yarışmanın bir diğer iyi yanı da okulu yeni bitmiş yetenekli insanların kendilerini göstermeleri için fırsat sunmasıdır. Çünkü Mimarlık mesleğinin nesnesi projedir ve birçok boyutu vardır ama ciddi ve ekonomik bir boyutu da vardır. En küçük bir iş 100 bin liraya, milyonlara mal oluyor. Bu kadar büyük bütçeli işleri kimse yeni mezun olmuş birine haklı olarak teslim etmek istemiyor ama özgün fikirlerin elde edilebilmesi için gençlere fırsat sunulması gerekiyor. Onlar bu ortamda kendini nasıl var edecekler? Eğer onlara bu fırsatlar sunulmazsa bahsettiğim deneyimi bir türlü kazanamayacaklar büyük bütçeli işleri yönetemeyecekler. Mimarlık talep üzerine yapılan bir iş olduğu için birinin sizden bir işi talep etmesi gerekir. Türkiye’yi düşündüğünüzde bu kadar mimarlık bölümü varken ve bunlardan mezun olan gençler varken yarışmalar büyük bir fırsat oluyor. Çok yetenekli genç isimler var derslerde, katıldığımız ortamlarda ve bir yarışma çıktığında katılanların verdiği işlerde görüyorum. Günümüzde yapılan yarışmaların çoğunluğunda da gençlerin kazandığını görüyorsunuz ki bu çok heyecan verici bir durum. Rekabet duygusunu hep canlı tutuyor. Gelişmeler ancak böyle sağlanabilir. Mesela Almanya’da bütün proje elde etme yöntemi çok uzun yıllardır yarışmalar üzerinden sağlandığı için yeni mezun olmuş birisi bizimkilerle aynı kategoride değildir. Orada yeni bir iş yapmak istiyorsan yarışmaya girmek zorundasındır. Dolayısıyla farklı kuşaklardan isimleri bir proje konusunda ortak tepkilerini ya da üretimlerini görürsün. Bunun sonucunda bir etkileşim doğar ve bu etkileşim kentsel bağlamda ve sanatsal anlamda kaliteli işler çıkartıyor. Türkiye’de de bu model ivedilikle benimsenmelidir. Neden benimsenmiyor bunun birçok nedeni var ama şu anda uygulanan modellerin nitelikli fiziksel çevre elde etme konusunda yeterli olmadığı oluşan fiziki çevrenin mimari karakterine bakarak çok rahatlıkla anlaşılabiliyor.

4-Sektörün krizden etkilenmesi sonucunda büyük-küçük demeden çoğu mimarlık ofisi yarışmalara katılım sağlıyor. Sonuçları geçtiğimiz haftalarda açıklanan cami yarışmasına, 355 ofis katılarak yeni bir rekora imza atıldı. Arkitera’da takip ettiğimiz tüm yarışma formlarında şiddetli tartışmalar gerçekleşiyor. Ödül alan projeler genel olarak teknik şartnameye uyulmadığı için sitem eden birçok mimar var. Örneğin, İzmir Selçuklu Belediyesi yarışmasının 1.lik ödülü alan proje şartnamede mevcut ağaçların korunması gerekiyor maddesine uyulmadığı ifade ediliyor. Hem jüri hem de yarışmacı deneyimini kazanmış bir mimar olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzmir Selçuklu Belediyesi
İzmir Selçuklu Belediyesi

    Cami yarışması üzerine çok uzun konuşulabilir gerçekten. Şartnamenin hazırlanması jüri üyelerinin yapısı... Arkitera’da incelediğim birkaç proje oldu net bir değerlendirme yapabilmem için tüm projeleri görmem gerekli. Bizimde katıldığımız, çok da değer verdiğimiz bir yarışmaydı. Çünkü uzun yıllardır Avrupa'da inanç yapıları anlamında çok farklı denemeler yapılabiliyorken Türkiye'de bunun yapılamadığını görüyoruz. Yıllardır birbirinin benzeri camiler yapılıyor oysa bu zengin birikimi ve çağın ruhu dediğimiz durumu aslında mekânsal anlamda bir inanç yapısında farklı denemelere imkân tanıması gerekir diye düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla sonuçlar pek de bu anlamda adı fikir yarışması olmasına karşın o fikirlerin tümüne kapalı gelişmiş. Bir iki projeyi ayrı değerlendirmek gerekir ancak genel olarak durum böyle. Bunu söylerken de hiçbiri mimar arkadaşı olumsuz anlamda eleştirmiyorum onlar kendi fikirlerini sunmuşlardır olağan da budur 350 tane değerli fikirdir. Burada benim eleştirdiğim fikre kapalı olan jürilerdir. Çünkü her zaman genel kural şudur iyi bir projenin arkasında iyi bir jüri vardır. Jüri fikirleri seçmek üzere oluşturulmuştur ama gördüğüm kadarıyla cami yarışmasında jüri tarafında yeni fikirlere kapalı bir seçim yapılmıştır.
Şartnameye gelince adı şartname yani şartlardan oluşan bir dizgeden bahsediyoruz. Konuşmanın bir bölümünde de geçti yarışmanın var olabilmesi için demokratik adil ve rekabetçi bir ortam olması gerekir. Yarışmacıyı adil yarışma duygusu motive eder. Bu olay atletizmdeki 100 metre koşusundan farklı değildir. Başlama sesi herkes için aynıdır ve tüm yarışmacılar koşar kimse kimseye engel değildir. Sonucunda da en hızlı olan ipi göğüsler. Oradaki yarışma duygusu neyse mimari projelerde de ya da güzel sanatlar ya da diğer alanlardaki tüm yarışmalar içinde odur. Bunu sağlayan şey de şartnamedir. Bilirsiniz şartnamede birtakım başlıklar vardır. Jüri üyeleri, ihtiyaç programı, projenin amacı, konusu beklentileri tanımlanır. Kısıtlılıklar nedir, nelere dikkat edilecektir, yarışma dışı kalma koşulları nelerdir, bunlar ayrıntılı bir şekilde açıklanır ve bağlayıcıdır. Üstelik bunlar için soru-cevap diye çok değerli bir bölüm vardır. Bazen okursunuz, şartlarda içinde birbiriyle çelişen maddeler vardır veya daha net açıklanması gereken durumlar vardır, bu karışıklıkları önlemek için sorular jüriye iletilir. Jüri de soruları yanıtlayarak uygun ortamı oluşturur. Şimdi siz Selçuklu Belediyesi'nin açtığı yarışmada şartnamede ağaçlar korunmalıdır, çekme mesafeleri şunlardır ve bunlara uyulacaktır demişseniz üstelik bunu soru cevap bölümünde bir kez daha vurgulamışsanız ağacı kesen, çekme mesafesine uymayan birini elemelisiniz. Çünkü aksi takdirde bu adil bir yarışma olmaz. Çünkü sizin sözünüze inanarak projelerini tanzim etmiş düzenlemiş diyelim ki 100 kişi var ama bunları ciddiye almamış üç beş kişi var eğer siz böyle bir seçim yapacaksanız şartnamenizi buna göre hazırlamanız gerekir. Bütün yarışmaya katılanlar da bu yarışta nasıl var olacaklarını nasıl adil bir şekilde değerlendirileceklerini bilirler ve ona göre proje tasarlarlar.


    Cami yarışmasında da şartnamede eğer çelişen maddeler varsa elemeleri gerekirdi. 80'li yıllarda Özal'ın bir sözü vardır. Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diye. Ben bu yarışmalardaki jürinin kendi hazırladığı şartnameyi dikkate almamasını onunla hep özdeş tutarım çünkü şartname bir anayasadır bu anayasaya uymak zorundasın eğer esnek çözümler istiyorlarsa şartnameyi ona göre hazırlanması gerekir. Şöyle bir konu da var: kolokyumlarda tartışılır, jüri dile getirir: “o da risk almış biz o riski değerlendirdik.” Evet risk alınır dediğim gibi yarışmacı risk alır ama risk alması gereken yer şartnameyi delmek konusunda değil fikir konusunda şartnameyi dikkate alarak risk göze alır. Aksi takdirde dediğim gibi adil bir yarışma duygusu olamayacağı için bir süre sonra giderek daha az katılım sağlandığını görürsünüz. Cami yarışmasında 350 katılımcının olduğundan bahsediyorsunuz belki piyasadaki iş azlığından kaynaklanıyor olabilir ama özellikle Türkiye'de profesyonel ekipleri yarışmalara katılmadıklarını görürsün zaten. Ama  katılmamasının ardındaki asıl neden şahsi görüşüme göre yarışmanın gerçekten bir iş elde etme yöntemi olarak benimsemiş olması ve de mimarların sürecin adil olarak işleyeceğine güvenmiyor olmamalarıdır. Zaten bunlar tesis edilecek olsa herkes yarışmalara katılım sağlıyor olacaktır.

 5-Mimarlık deneyiminizin 34. Yılınızı tamamlamak üzeresiniz. Binlerce öğrenciyle tanıştınız, mezuniyetine tanıklık ettiniz. Genel olarak öğrencilerin üzerinde bir tembellik, sıkılmışlık var. Anadolu’dan, İstanbul’a okumaya bir öğrenci Üsküdar’ı gezmeden memleketine geri dönebiliyor. Ağa Han Ödülü’nü, Turgut Cansever’i bilmeden mezun olan yüzlerce öğrenci var. Edindiğiniz deneyimlere binaen, akademik hayatınız boyunca öğrenci eskiden nasıldı, günümüzde nasıl, gelecekte nasıl olmalı?

     Dün neyse bugün de o diye düşünüyorum. Bu konuda genel eğilim bu şekilde öğrencileri, tembel sıkılmış diye sınıflıyorlar. Ama mesele bu değil bence. Olumsuzluk motivasyon kaybından kaynaklanıyor. Çünkü dünle bugün arasındaki imkanlar farklıydı bugünle yarınkiler arasındakiler de farklı olacak. Ama bu işi öğrenmek, yapmak üzere hep insanlar olacak. Buradaki önemli olan öğrencinin motivasyonunu sağlayabilmek, eğitimi güncel kılabilmek. Ben hep şu soruyu düşünüyorum: “bir öğrenci mimarlık okumak için tercihte bulunup nasıl olur da isteksiz davranabilir?” Bu çok kavranabilecek bir durum değil. Sadece mimarlıkla ilgili de değil bu diğer disiplinler için de aynı şey geçerli. Sorun başka bir yerde, öğrencide değil öğrencinin motivasyonunda. Bütün bunların temelinde de üniversiteye hazırlanma süreci yatıyor aslında. İlkokuldan liseye gelene kadar çocuk bitmiş olarak üniversiteleri başlıyor. Sosyal bilim okuyacak bir çocukla tıp okuyacak çocuklar ilkokul ortaokul lise de aynı eğitimi alıyor. Derslerde de anlatıyorum, Fransa'da birisi Mimarlık okuyacaksa üniversite sınavına girmiyor. Lise ortalaması, niye o okul ve o bölümü seçtiğini anlatan bir niyet mektubu, üniversiteye kadar neler yaptığı, çizimlerini, çektiği fotoğrafları, yazdığı hikayelerin olduğu portfolyo ile başvuruyor. Buradaki çocuğun okuldaki motivasyonu ile sizin motivasyonunuzu bir olabilir mi? Biz üniversiteye kadar verilen eğitimi bir tarafa itip haydi mimarlık okuyacağız diyoruz ama çocuğun mimarlıkla ilgili sanatla ilgili edebiyatla ilgili hiçbir altyapı birikimi yok. Benim girdiğim derslerde ilk birkaç hafta hep bunun kırılmasıyla ilgili çalışma yaparım. Bir sanatçı sorarsın öğrenci bilmiyor hadi git onu ara, hadi şu kitabı oku, hadi şu filmi izle...Öğrencinin bu kültürü yoksa onun üzerine mimarlık eğitimi inşa edilemez. Mimarlık kâğıdı eğme bükme değil ki, mekân yaratma sanatı diyoruz. İnsan ve çevre arasındaki ilişkiye bilmesi için insanların çevreyi ve kültürü bilmesi, öğrenmesi gerek.

 6- Türkiye’de bulunan 206 üniversitenin 122 tanesinde mimarlık fakültesi var her geçen gün devlet, vakıf veya özel kişiler tarafından yeni bir üniversite açılıyor. Hocası olmayan mimarlık fakülteleri işitiyoruz üniversite sayısı arttıkça kalitenin bozulduğu aşikâr, mimarlık eğitimin asıl sorunu sizce nedir?

   Avrupa'da 80 tane mimarlık okulu var örneğin Fransa’da 20 tane var oysa Türkiye’de sadece İstanbul’da bu sayıdan daha fazlası var. Bu zamana kadar bunların iyi planlanmış olması gerekirdi. Sistemle ilgili bir sıkıntı var elbette. Üniversite nereye açılacak, sayısı ne olacak diye. Hocayı da sayısal nicelikten daha çok niteliğiyle değerlendirmek lazım. Eğitimin asıl meselesinin de her koşulda hoca meselesi olduğunu düşünüyorum. Öğrenci değil, hiç olmadı da. Öğrenci zaten öğrenmek üzere gelen insan. Az önce bahsettiğim mevcut hazırlık sistemi ile üniversiteye hiçbir zaman iyi öğrenci gelmeyecek. O sistemin değişmesi gerekiyor öncelikle. Ancak sistem kötü diye de ona teslim olmak gerekmiyor mücadele etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Kurumsal ve bireysel anlamda.

7-Mimarlık camiasında yapılan çoğu seminer, etkinlik ve organizasyonda öğrenci katılımı çok az sayıda oluyor. Çoğu okulda usta mimarların tecrübelerini öğrencilere aktarılması için konferanslar düzenleniyor. Gözlemlediğim kadarıyla, sosyal medyayı çok iyi kullanan Emre Arolat’ın dışında konferans salonları boş kalıyor öğrenciler katılım sağlamıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

     Katılım bireysel bir tercihtir. Öğrenciye boş zaman kalması gerekiyor ve bu boş zamanını kendi mesleki eğitimini geliştirmek için tercihler yapacağı imkânı tanımak gerekir. Birey olarak şu konferansa, sergiye gidebilirim demesi gerekir. Bütün bu yaptıkları işleri de dönemi sonunda bir portfolyo olarak sunabilir, bu da bir model. Ancak etkinliklere katılımı zorunlu yaptığınız zaman, örneğin bizim okulda çarşamba öğleden sonra yapılıyor bu etkinlikler, öğrenci diyor ki haftada tek bir boş günüm var onu başka bir şekilde değerlendirmek istiyorum. Oysa eğitimin içinde bunlar organize edilse öğrenci zorunlu değil isteyerek katılım sağlayacak. Arolat’a gidiliyor olmasının nedeni star ve daha popüler olması. Arada sırada konferans verdiği için katılım oranı da yüksek oluyor. Her hafta bir konuşma düzenlese ona da az sayıda öğrenci katılacaktır. Bir de toplumsal gerçekliği var bu olayın. Her şeyi canlısından izlemek yerine YouTube'den izlemek, kitap okumak yerine televizyondan dizi izleyip fikir sahibi olmak gibi. Yine bu da eğitimle ilgili aileden başlayıp liseye kadar süren, sistemin öğrenciye kazandırdığı bir olay. Aşılabilir diye düşünüyorum.

 7-Staj başvurusu yaparken bazı önemli şirketlerin İTÜ, ODTÜ gibi belli başlı köklü üniversitelerden öğrenci kabul ettiğini görüyoruz. Piyasada böyle acımasız bir ayrımcılık var. Sizin kendi ofisiniz var, yıllarca devlet üniversitesinde çalıştınız şimdi de özel üniversitede kariyerinize devam ediyorsunuz. Özel üniversitelere bakış açınız nasıl?

     Öncelikle ofisimizden bahsedeyim. Biz 2001 yılında Çevre Bakanlığı’nın bir yarışmasını kazanmıştık ve hocaydık. Projemizi döner sermaye üzerinden yapmak istiyorduk. Bakanlık bize döner sermaye ile çalışmadıklarını söyledi. Ofisinizin veya şirketinizin olması lazım. Bunun üzerine kurduğumuz bir yapıdır. Daha çok yarışma çizmek için kullandığımız bir mekandır.
Staj başvurularındaki eğilime gelecek olursak ben Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeyken de edindiğim bir izlenimdi bu. Demek halen daha bu şekilde devam ediyor. Bu yapının kırılabilmesi için vakıf üniversitelerindekilerin staj yapmak için yakaladığı fırsatları çok iyi değerlendirmesi ve iyi bir izlenim bırakması gerekiyor. Eğer başarabilirlerse zaman içinde bu ayrımcılığın kırılacağını düşünüyorum. Yoksa, bu hadi gel artık şöyle olsun böyle olsun diyerek olmayacaktır. Sözünü ettiğiniz okullarda yıllar içinde bu izlenimi oluşturdular. Piyasanın tercihi okul üzerinden değil okul öğrencilerinin bıraktığı izlenimler üzerinde oluşur. Şahsen İstanbul Kültür Üniversitesi öğrencileri için buna benzer izlenimleri çok sıklıkla duyuyorum. Hatta birçok öğrencimiz staj için gittiği yerlerde mezun olduktan sonra çalışmaya başladı. Genel olarak yöneticilerin niyetleri ile yapılabilecek bir değişiklik değil bu doğrudan staja giden öğrencilerin gösterdikleri çaba ile ilgili bir durum. Vakıf üniversiteleriyle ilgili de şöyle bakıyorum, İTÜ ODTÜ’ye giden öğrencilerle vakıf üniversitelerine gidenleri ayırmıyorum hatta vakıf üniversitelerine gidenlerin daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Mesela ODTÜ’ye gitmek isteyen bir öğrencinin mevcut sistem gereği üniversite sınavında daha çok soruya doğru yanıtlayıp yüzdelik dilimde daha yukarıda yer alması gerekiyor tersten bakınca vakıf üniversitesine gelen öğrencinin daha az soru çözüp daha düşük bir yüzdelik sistemde olması yeterli. Nispeten üniversite hazırlık sürecinin daha sakin geçirmesi gerekiyor. Vakıf üniversitelerine gelmek avantaj olabilir eğer bu hazırlık sürecini mesleki hazırlığa ayırmışsa. Mesela mimarlığa ayırmışsa, ilgilerini belirlemişse, bir portfolyosu varsa kesinlikle ODTÜ’ye gidenden daha avantajlı gelebilir. Ancak ne yazık ki daha az soru çözen, süreci daha sakin atlatıp gelen öğrenci bu ilgilerinden ötürü değil tembelliklerinden ötürü geliyor. Böyle olduğu vakit bu çalışma disiplini yoksulluğu mimarlık eğitim sürecinde de devam ediyor ve işin içinden çıkılamıyor.

 8-Ülkemiz ekonomik bir kriz geçiriyor, ekonominin yapı taşlarından biri olan inşaat sektörü de bundan bir hayli etkilenmiş durumda, biz öğrenciler olarak ücret karşılığı beklemeksizin, staj yapacak şirket bulmakta bile zorlanırken mezun olunca ne olacak kaygısı güdüyoruz. Bu gidişatın sonunu nasıl görüyorsunuz?

     Umutlu olmak gerekir diye düşünüyorum ve iyi olalım. Kesinlikle iyi olalım. Öğrenciye düşen şey iyi olma konusunda gerekli gayreti göstermek. Siz de mezun olduğunuzda göreceksiniz birçok işi vasat insanlar yapıyor hatta vasatında altında insanlar yapıyor. Onlardan bu durumu teslim alabilmek ancak iyi olmakla mümkün. Bugün olmaz yarın olmaz ama elbet bir sonraki gün kesinlikle iyililer fark edilecektir diye düşünüyorum. Tabii bu bahsettiğiniz yapı yılların birikimi iyi organize edilmemiş taleplere göre bir sistemin sonucu öte yandan bakıldığında bir bedeli ödenecek midir bilemiyorum yani gönlümüz ödenmemesinde yana.

9-Mimarlık Öğrencileri sürekli Dünya’nın en zor işini yaptıklarını, liseyi beraber okudukları arkadaşlarının gezip eğlendiklerini kendilerinden daha sosyal olduklarını söylüyorlar bunun sorumlusunu mimarlık eğitiminin kendilerini okula bağladıklarını savunuyorlar. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

     Mimarlık eğitimini yorulmadan keyif alarak tamamlamak gerekir. Genel olarak öğrenciler zaman  yönetmeyi bilmiyor. Diğer bölümlerde okuyan lise arkadaşlarınız da zaman yönetmeyi bilmiyorlar ancak onlar sınav haftasında çalışıp derslerini geçebilirken sizler projenizi sınav haftasında bitiremezsiniz arada böyle bir fark var. Sizin daha çok zamana ihtiyacınız var iş üretebilmek için fikir üretebilmek için. Fikir üretebilmek içinde gezmeye ihtiyacınız var. Bence gezip görebilmek ve zamanı yönetebilmek işin içine katılması gerekiyor. Bu sadece öğrencinin başa çıkabileceği bir durum değil tabii ki. Eski kuşak yani biz ve bizden öncekiler daha fazla yoğun ders programlarıyla eğitim gördük. Sizler daha az görüp, eğitiminizi devam ettiriyorsunuz. Demek ki olmayan farklı şeyler var.

  10-Dijital çağda, her geçen gün yeni bir araç işimizi kolaylaştırmak için hayatımıza dahil oluyor. Ancak bazı ofisler, hocalar ve öğrenciler bu aracı amaç haline getirmeye çalışıyor. Rekabet ve farklılık, kullanılan mimari program sayesinde oluşturulmak isteniyor. Daha fazla gerçekçilik daha fazla iyi kalitede görsel elde etme karmaşası öğrenciyi yoruyor. Biz öğrenciler olarak oluşan bu dolaylı isteğe nasıl yanıt vermeliyiz?

     Dijital çağda çizim programlarının yaygın olduğu ve giderek arttığını görüyoruz. BIM sistemi gelişiyor. Ancak şunu bilmemiz gerekiyor henüz hiçbir bilgisayar fantezi kuramıyor fikir üretemiyor. Sadece girdiğiniz veriler üzerinden size en ideal durumları sunabiliyor. Fikir üretme hala daha insana özgü bir şey. Yapay zekanın insanmış gibi düşünmeye düşündürtmeye çalışıyorlar. Evet bu kaçınılmaz bir gerçek. En ideal, optimal rasyonel çözümleri üretmede araçlar bunlar, ama o kadar. Mimarlık ortamına baktığınızda bu programların hepsi insanın yarattığı özgün fikri daha iyi geliştirilmesi daha iyi yerlere taşınması konusundaki araç. Yani üç boyutlu çalışmalar yapıyoruz. Neden? O tasarımı daha kusursuz hale getirebilmek için. Maketler yapıyoruz, onun kusurlarını görüp daha yetkin bir hale taşıyabilmek için. Render alıyoruz yapılacağı konuma yerleştirilerek gerçek ışıkla durumu görebilmek için. Animasyon videosunu yapıyoruz insanlar böyle devinecek diye. Neden daha iyisini görmeye çalışıyoruz? Çünkü büyük bir kaynak kullanacağız.10 milyona harcayarak bir inşaat yapacağız. İstiyoruz ki bu para o yerle, kullanıcıyla iyi ilişkiler kurabilen bir çözüm olsun. Yatırım boşa gitmemiş olsun. Bütün bunların nedenini gerçekten o yatırımı kusursuz bir şekilde yapabilmek için yoksa çok güzel yaptın, çok güzel bina demek için değil. Önceden 2 boyutlu çizim vardı. Mesela Mimar Sinan’ı düşünün açıp bakabileceğimiz 1 cm çizimi yok ortada, bilmiyoruz. Düşünüyorum, nasıl bir zihni vardı ki bütün o yapı üç boyutlu model var olarak kafasındaydı? Tabii herkes bu yeterlikte değil. Bu araçlar algılamada farklı düzeyde olanlar için kusursuz bir iş yapabilme fırsatı sunuyor. Örneğin önceden perspektif çizebilmek için bilginiz olması gerekirdi oturacaksın saatlerce çizeceksiniz. Şimdi sadece tek bir “mouse” ile çizebiliyorsunuz. Mimarlıkta bu araç gereçlere böyle bakmak gerekiyor.

Son olarak bir eleştiride bulunmak istiyoruz. Türkiye’de bulunan mimarlık ofislerinin internet sitelerin çoğu ara yüz ve tasarım olarak ne yazık ki vasat seviyede. Modern Mimarlık sitesi de bunların içerisinde. Biz öğrenciler olarak yaptığınız işlere kolayca ulaşabilmek ve deneyimle bilmek için İnternet kaynağına ihtiyaç duyuyoruz. Sizlerden bu konu hakkında çalışma yapmanızı bekliyoruz.

     Teşekkür ederiz bu eleştiri için inşallah diyorum. Öğrenciyi eleştirirken öğrencinin de benzer şekilde bizi eleştirmesi güzel bir durum. Dediğim gibi benim esas işim hocalık. Ofis biraz daha geri planda duran, gerekli zorundalıklardan ötürü kurulmuş bir oluşum. Bir Aralot ofisi gibi değil ya da piyasada iş yapan başka bir ofis gibi değil. Oradaki ihmalin nedeni bu. Bir heyecanla yarışma için kurduğumuz ama orada kalan bir durum. Ancak bu eleştirinizi dikkate alacağım.

Bizi kabul ettiğiniz için teşekkürler.


Yorumlar

  1. ① ① ① Best Coin Casino Bonus Codes (December 2021)
    All 인카지노 the หารายได้เสริม best Coin Casino Bonuses and Promotions 카지노사이트 ➤ List of the best Coin Casino Bonuses & Free Spins.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder