Biz İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık öğrencileri Ali Tavlaşoğlu ve Melis Erdoğan.
Modern Mimarlar ofisinin kurucusu Prof. Dr. Ayhan Usta ile yarışma mimarlığı,eğitim,öğrenci ve güncel konular üzerine konuştuk.
1- Öncelikle kendinizden, eğitiminizden
ve meslek deneyimlerinizden bahseder misin?
Ne zaman böyle bir soru sorsalar kendinden
bahset denilince kendim olduğumu söylemek istiyorum. Lisansımı Karadeniz Teknik
Üniversitesinde bitirdim ve bütün akademik kariyerimi de Trabzon’da Karadeniz
Teknik Üniversitesinde yaptım. Öğrencilik yıllarından başlayarak mimari proje
yarışmalarına katıldım ve birçok yarışmada ödüller kazandım. Bunlardan bir
tanesi de zaman zaman derslerde konu olunca bahsediyorum: Ağahan Mimarlık Ödülleri’ydi.
1982-1983 yılları arasında Cumalıkızık ile ilgili bir öğrenci yarışması
yapılmıştı ve mansiyon ödülü kazanmıştım. Okulu bitirdikten sonra da hem
akademik kariyer hem de mesleki pratik anlamında bir kariyer yapmak istiyordum.
Bunun için de yarışmaların en iyi araç olduğunu fark ettim ve çalışmalarımı bu
yönde yapıp büyük bir uğraş verdim. Şu ana kadar yaklaşık 100’e yakın
çizdiğimiz yarışma projesi var ve bunların yarısına yakınında da kazandığımız
çeşitli ödüllerimiz var. Bazı projelerimizi yapma fırsatımız oldu bazılarını
olmadı ama her zaman benim esas projemin eğitim olduğunu düşünüyorum.
Öğrencilerim de fark edeceklerdir, stüdyoya girdiğim vakit asla orada geçirdiğim
zaman dilimini kayıp bir süreç olarak görmüyorum aksine öğrenciye dokunmak ve
onları topluma entelektüel bir birey olarak hazırlamak için bir süreç olarak görüyorum.
Mimarlık mesleğinin ne olduğu konusunda toplumsal ekonomik, ekolojik ve
kültürel boyutları dahil öğrenciyi yaşama hazırlama konusunda büyük bir
ciddiyetle yaklaşıyorum. Bu zamana kadar mesleki pratik anlamında birçok
yarışma projesi çizdim ama asıl kazanması gereken yarışma eğitim ve öğrencidir.
2-
Eğitim hayatınıza da akademik hayatınıza da Karadeniz Teknik Üniversitesinde başladınız, sizi İstanbul'a gelmeyi ne tetikledi?
Bir zamanlar Ankara’ya gitmeyi düşünüyordum
yarışmalardan ötürü. Çünkü 80’lerde 90’larda özellikle yarışmaların merkezi Ankara'ydı.
O dönemde Bayındırlık Bakanlığının çıkardığı çok sayıda yarışma vardı.
Türkiye’de kariyer yapmış mimarların CV’lerine bakarsanız çoğunun yarışma
kazanarak hayata başladığını görürsünüz. Doksanlarda bu çok daha yaygındı.
Özellikle Bayındırlık Bakanlığının açtığı yarışmalarda ödül almak, birinci
olmak ve ardından kendi ofisini kurmak çok etkin bir modeldi. 2000'lerde
Türkiye'deki toplumsal, siyasal yaşamında değişimi ile birlikte Ankara o güçlü
merkez konumunu yitirdi ve bu giderek İstanbul'a doğru kaydı. O zamanlar da
İstanbul'a gitmeyi düşünmeye başlamıştım ama esasında öğrenciliği de İstanbul’da
okumak istiyordum. Mimarlık okunacaksa İstanbul’da okunmalı diye içten içe dile
getirdiğim bir duygu da vardır. Hem tarihsel hem kültürel katmanlarıyla birçok
sanatsal faaliyetleriyle okulun dışında dolu dolu yaşamına sahip bir kent İstanbul.
Bu duygularla devam ederken 2012'de kızım Fransız Lisesini kazandı bu bir
neden oldu bir de o zamanki Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı
Mehmet Şener hocamızın teşviki ve yüreklendirmesiyle İstanbul'a gelmiş oldum.
Mimari proje
yarışmaları heyecan olsun diye girilecek bir olay değildir. Yarışma iş elde
etme yöntemidir. Demokratikliği, rekabeti ve yaratıcılığı teşvik eden bir sistemdir.
Yarışmaların tarihe baktığımız da Antik Yunan’a kadar dayandığını görürsünüz.
İlk oralarda başlar sonrasında Fransız devrimiyle birlikte demokratik bir
çizgiye taşınarak daha katılımcı bir yapıya dönüşür. RIBA’nın yani İngiliz
Mimarlık Birliği’nin yarışmaların kurumsallaşması konusunda verdiği büyük
mücadelesi vardır. Bugünkü bildiğimiz yarışmalar böylesine güçlü bir tarihsel
geçmişten, temelden beslenir. Bunun nedeni de gerçekten demokratik bir ortamda
eşit koşullarda rekabetçi bir anlayışla yarışarak en güzeli en ekonomiği en
çevreci olanı her şeyde en iyi olan seçmenin yarışmalardan başka daha iyi bir
yol olmamasıdır. Öte yandan yarışma duygusu mimarlara güçlü bir motivasyon
ortamı sağlar. Daha iyi bir iş üretme konusunda normal koşullarda bir ofisin
belki bir eskizle yapabileceği tamam oldu diyebileceği, ki belli bir deneyimden
sonra bu yapılabilir, işleri yarışma üzerinden üretmek istediğinizde aynı
mimarlık ofisinin işle ilgili 7 8 9 10 tane seçenek ürettiğini ve bunları
tartışıp bir sonuca gittiğini görürsünüz. Yarışmanın bir diğer iyi yanı da
okulu yeni bitmiş yetenekli insanların kendilerini göstermeleri için fırsat sunmasıdır.
Çünkü Mimarlık mesleğinin nesnesi projedir ve birçok boyutu vardır ama ciddi ve
ekonomik bir boyutu da vardır. En küçük bir iş 100 bin liraya, milyonlara mal oluyor.
Bu kadar büyük bütçeli işleri kimse yeni mezun olmuş birine haklı olarak teslim
etmek istemiyor ama özgün fikirlerin elde edilebilmesi için gençlere fırsat
sunulması gerekiyor. Onlar bu ortamda kendini nasıl var edecekler? Eğer onlara
bu fırsatlar sunulmazsa bahsettiğim deneyimi bir türlü kazanamayacaklar büyük
bütçeli işleri yönetemeyecekler. Mimarlık talep üzerine yapılan bir iş olduğu
için birinin sizden bir işi talep etmesi gerekir. Türkiye’yi düşündüğünüzde bu
kadar mimarlık bölümü varken ve bunlardan mezun olan gençler varken yarışmalar
büyük bir fırsat oluyor. Çok yetenekli genç isimler var derslerde, katıldığımız
ortamlarda ve bir yarışma çıktığında katılanların verdiği işlerde görüyorum.
Günümüzde yapılan yarışmaların çoğunluğunda da gençlerin kazandığını
görüyorsunuz ki bu çok heyecan verici bir durum. Rekabet duygusunu hep canlı tutuyor.
Gelişmeler ancak böyle sağlanabilir. Mesela Almanya’da bütün proje elde etme
yöntemi çok uzun yıllardır yarışmalar üzerinden sağlandığı için yeni mezun
olmuş birisi bizimkilerle aynı kategoride değildir. Orada yeni bir iş yapmak
istiyorsan yarışmaya girmek zorundasındır. Dolayısıyla farklı kuşaklardan isimleri
bir proje konusunda ortak tepkilerini ya da üretimlerini görürsün. Bunun
sonucunda bir etkileşim doğar ve bu etkileşim kentsel bağlamda ve sanatsal
anlamda kaliteli işler çıkartıyor. Türkiye’de de bu model ivedilikle benimsenmelidir.
Neden benimsenmiyor bunun birçok nedeni var ama şu anda uygulanan modellerin
nitelikli fiziksel çevre elde etme konusunda yeterli olmadığı oluşan fiziki
çevrenin mimari karakterine bakarak çok rahatlıkla anlaşılabiliyor.
4-Sektörün krizden etkilenmesi sonucunda büyük-küçük
demeden çoğu mimarlık ofisi yarışmalara katılım sağlıyor. Sonuçları geçtiğimiz
haftalarda açıklanan cami yarışmasına, 355 ofis katılarak yeni bir rekora imza
atıldı. Arkitera’da takip ettiğimiz tüm yarışma formlarında şiddetli
tartışmalar gerçekleşiyor. Ödül alan projeler genel olarak teknik şartnameye
uyulmadığı için sitem eden birçok mimar var. Örneğin, İzmir Selçuklu Belediyesi
yarışmasının 1.lik ödülü alan proje şartnamede mevcut ağaçların korunması
gerekiyor maddesine uyulmadığı ifade ediliyor. Hem jüri hem de yarışmacı
deneyimini kazanmış bir mimar olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir Selçuklu Belediyesi |
Cami yarışması
üzerine çok uzun konuşulabilir gerçekten. Şartnamenin hazırlanması jüri
üyelerinin yapısı... Arkitera’da incelediğim birkaç proje oldu net bir
değerlendirme yapabilmem için tüm projeleri görmem gerekli. Bizimde
katıldığımız, çok da değer verdiğimiz bir yarışmaydı. Çünkü uzun yıllardır
Avrupa'da inanç yapıları anlamında çok farklı denemeler yapılabiliyorken
Türkiye'de bunun yapılamadığını görüyoruz. Yıllardır birbirinin benzeri camiler
yapılıyor oysa bu zengin birikimi ve çağın ruhu dediğimiz durumu aslında mekânsal
anlamda bir inanç yapısında farklı denemelere imkân tanıması gerekir diye düşünüyorum.
Gördüğüm kadarıyla sonuçlar pek de bu anlamda adı fikir yarışması olmasına
karşın o fikirlerin tümüne kapalı gelişmiş. Bir iki projeyi ayrı değerlendirmek
gerekir ancak genel olarak durum böyle. Bunu söylerken de hiçbiri mimar
arkadaşı olumsuz anlamda eleştirmiyorum onlar kendi fikirlerini sunmuşlardır
olağan da budur 350 tane değerli fikirdir. Burada benim eleştirdiğim fikre
kapalı olan jürilerdir. Çünkü her zaman genel kural şudur iyi bir projenin
arkasında iyi bir jüri vardır. Jüri fikirleri seçmek üzere oluşturulmuştur ama
gördüğüm kadarıyla cami yarışmasında jüri tarafında yeni fikirlere kapalı bir
seçim yapılmıştır.
Şartnameye gelince
adı şartname yani şartlardan oluşan bir dizgeden bahsediyoruz. Konuşmanın bir
bölümünde de geçti yarışmanın var olabilmesi için demokratik adil ve rekabetçi
bir ortam olması gerekir. Yarışmacıyı adil yarışma duygusu motive eder. Bu olay
atletizmdeki 100 metre koşusundan farklı değildir. Başlama sesi herkes için
aynıdır ve tüm yarışmacılar koşar kimse kimseye engel değildir. Sonucunda da en
hızlı olan ipi göğüsler. Oradaki yarışma duygusu neyse mimari projelerde de ya
da güzel sanatlar ya da diğer alanlardaki tüm yarışmalar içinde odur. Bunu
sağlayan şey de şartnamedir. Bilirsiniz şartnamede birtakım başlıklar vardır.
Jüri üyeleri, ihtiyaç programı, projenin amacı, konusu beklentileri tanımlanır.
Kısıtlılıklar nedir, nelere dikkat edilecektir, yarışma dışı kalma koşulları
nelerdir, bunlar ayrıntılı bir şekilde açıklanır ve bağlayıcıdır. Üstelik
bunlar için soru-cevap diye çok değerli bir bölüm vardır. Bazen okursunuz,
şartlarda içinde birbiriyle çelişen maddeler vardır veya daha net açıklanması
gereken durumlar vardır, bu karışıklıkları önlemek için sorular jüriye iletilir.
Jüri de soruları yanıtlayarak uygun ortamı oluşturur. Şimdi siz Selçuklu
Belediyesi'nin açtığı yarışmada şartnamede ağaçlar korunmalıdır, çekme
mesafeleri şunlardır ve bunlara uyulacaktır demişseniz üstelik bunu soru cevap
bölümünde bir kez daha vurgulamışsanız ağacı kesen, çekme mesafesine uymayan
birini elemelisiniz. Çünkü aksi takdirde bu adil bir yarışma olmaz. Çünkü sizin
sözünüze inanarak projelerini tanzim etmiş düzenlemiş diyelim ki 100 kişi var
ama bunları ciddiye almamış üç beş kişi var eğer siz böyle bir seçim
yapacaksanız şartnamenizi buna göre hazırlamanız gerekir. Bütün yarışmaya
katılanlar da bu yarışta nasıl var olacaklarını nasıl adil bir şekilde
değerlendirileceklerini bilirler ve ona göre proje tasarlarlar.
Cami yarışmasında da
şartnamede eğer çelişen maddeler varsa elemeleri gerekirdi. 80'li yıllarda
Özal'ın bir sözü vardır. Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diye. Ben bu
yarışmalardaki jürinin kendi hazırladığı şartnameyi dikkate almamasını onunla
hep özdeş tutarım çünkü şartname bir anayasadır bu anayasaya uymak zorundasın eğer
esnek çözümler istiyorlarsa şartnameyi ona göre hazırlanması gerekir. Şöyle bir
konu da var: kolokyumlarda tartışılır, jüri dile getirir: “o da risk almış biz o riski değerlendirdik.” Evet risk alınır
dediğim gibi yarışmacı risk alır ama risk alması gereken yer şartnameyi delmek
konusunda değil fikir konusunda şartnameyi dikkate alarak risk göze alır. Aksi
takdirde dediğim gibi adil bir yarışma duygusu olamayacağı için bir süre sonra
giderek daha az katılım sağlandığını görürsünüz. Cami yarışmasında 350
katılımcının olduğundan bahsediyorsunuz belki piyasadaki iş azlığından
kaynaklanıyor olabilir ama özellikle Türkiye'de profesyonel ekipleri
yarışmalara katılmadıklarını görürsün zaten. Ama katılmamasının ardındaki asıl neden şahsi görüşüme
göre yarışmanın gerçekten bir iş elde etme yöntemi olarak benimsemiş olması ve
de mimarların sürecin adil olarak işleyeceğine güvenmiyor olmamalarıdır. Zaten
bunlar tesis edilecek olsa herkes yarışmalara katılım sağlıyor olacaktır.
Dün neyse bugün de o
diye düşünüyorum. Bu konuda genel eğilim bu şekilde öğrencileri, tembel
sıkılmış diye sınıflıyorlar. Ama mesele bu değil bence. Olumsuzluk motivasyon
kaybından kaynaklanıyor. Çünkü dünle bugün arasındaki imkanlar farklıydı
bugünle yarınkiler arasındakiler de farklı olacak. Ama bu işi öğrenmek, yapmak
üzere hep insanlar olacak. Buradaki önemli olan öğrencinin motivasyonunu sağlayabilmek,
eğitimi güncel kılabilmek. Ben hep şu soruyu düşünüyorum: “bir öğrenci mimarlık okumak için tercihte bulunup nasıl olur da isteksiz
davranabilir?” Bu çok kavranabilecek bir durum değil. Sadece mimarlıkla
ilgili de değil bu diğer disiplinler için de aynı şey geçerli. Sorun başka bir
yerde, öğrencide değil öğrencinin motivasyonunda. Bütün bunların temelinde de
üniversiteye hazırlanma süreci yatıyor aslında. İlkokuldan liseye gelene kadar
çocuk bitmiş olarak üniversiteleri başlıyor. Sosyal bilim okuyacak bir çocukla
tıp okuyacak çocuklar ilkokul ortaokul lise de aynı eğitimi alıyor. Derslerde
de anlatıyorum, Fransa'da birisi Mimarlık okuyacaksa üniversite sınavına girmiyor.
Lise ortalaması, niye o okul ve o bölümü seçtiğini anlatan bir niyet mektubu,
üniversiteye kadar neler yaptığı, çizimlerini, çektiği fotoğrafları, yazdığı
hikayelerin olduğu portfolyo ile başvuruyor. Buradaki çocuğun okuldaki
motivasyonu ile sizin motivasyonunuzu bir olabilir mi? Biz üniversiteye kadar
verilen eğitimi bir tarafa itip haydi mimarlık okuyacağız diyoruz ama çocuğun
mimarlıkla ilgili sanatla ilgili edebiyatla ilgili hiçbir altyapı birikimi yok.
Benim girdiğim derslerde ilk birkaç hafta hep bunun kırılmasıyla ilgili çalışma
yaparım. Bir sanatçı sorarsın öğrenci bilmiyor hadi git onu ara, hadi şu kitabı oku, hadi şu filmi izle...Öğrencinin
bu kültürü yoksa onun üzerine mimarlık eğitimi inşa edilemez. Mimarlık kâğıdı
eğme bükme değil ki, mekân yaratma sanatı diyoruz. İnsan ve çevre arasındaki
ilişkiye bilmesi için insanların çevreyi ve kültürü bilmesi, öğrenmesi gerek.
Avrupa'da 80 tane mimarlık okulu var örneğin
Fransa’da 20 tane var oysa Türkiye’de sadece İstanbul’da bu sayıdan daha
fazlası var. Bu zamana kadar bunların iyi planlanmış olması gerekirdi. Sistemle
ilgili bir sıkıntı var elbette. Üniversite nereye açılacak, sayısı ne olacak diye.
Hocayı da sayısal nicelikten daha çok niteliğiyle değerlendirmek lazım.
Eğitimin asıl meselesinin de her koşulda hoca meselesi olduğunu düşünüyorum.
Öğrenci değil, hiç olmadı da. Öğrenci zaten öğrenmek üzere gelen insan. Az önce
bahsettiğim mevcut hazırlık sistemi ile üniversiteye hiçbir zaman iyi öğrenci
gelmeyecek. O sistemin değişmesi gerekiyor öncelikle. Ancak sistem kötü diye de
ona teslim olmak gerekmiyor mücadele etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Kurumsal
ve bireysel anlamda.
7-Mimarlık camiasında yapılan çoğu seminer, etkinlik ve
organizasyonda öğrenci katılımı çok az sayıda oluyor. Çoğu okulda usta
mimarların tecrübelerini öğrencilere aktarılması için konferanslar
düzenleniyor. Gözlemlediğim kadarıyla, sosyal medyayı çok iyi kullanan Emre
Arolat’ın dışında konferans salonları boş kalıyor öğrenciler katılım
sağlamıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Katılım bireysel bir tercihtir.
Öğrenciye boş zaman kalması gerekiyor ve bu boş zamanını kendi mesleki eğitimini
geliştirmek için tercihler yapacağı imkânı tanımak gerekir. Birey olarak şu konferansa,
sergiye gidebilirim demesi gerekir. Bütün bu yaptıkları işleri de dönemi
sonunda bir portfolyo olarak sunabilir, bu da bir model. Ancak etkinliklere
katılımı zorunlu yaptığınız zaman, örneğin bizim okulda çarşamba öğleden sonra
yapılıyor bu etkinlikler, öğrenci diyor ki haftada tek bir boş günüm var onu
başka bir şekilde değerlendirmek istiyorum. Oysa eğitimin içinde bunlar
organize edilse öğrenci zorunlu değil isteyerek katılım sağlayacak. Arolat’a
gidiliyor olmasının nedeni star ve daha popüler olması. Arada sırada konferans
verdiği için katılım oranı da yüksek oluyor. Her hafta bir konuşma düzenlese
ona da az sayıda öğrenci katılacaktır. Bir de toplumsal gerçekliği var bu
olayın. Her şeyi canlısından izlemek yerine YouTube'den izlemek, kitap okumak
yerine televizyondan dizi izleyip fikir sahibi olmak gibi. Yine bu da eğitimle
ilgili aileden başlayıp liseye kadar süren, sistemin öğrenciye kazandırdığı bir
olay. Aşılabilir diye düşünüyorum.
Öncelikle ofisimizden
bahsedeyim. Biz 2001 yılında Çevre Bakanlığı’nın bir yarışmasını kazanmıştık ve
hocaydık. Projemizi döner sermaye üzerinden yapmak istiyorduk. Bakanlık bize
döner sermaye ile çalışmadıklarını söyledi. Ofisinizin veya şirketinizin olması
lazım. Bunun üzerine kurduğumuz bir yapıdır. Daha çok yarışma çizmek için
kullandığımız bir mekandır.
Staj başvurularındaki
eğilime gelecek olursak ben Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeyken de edindiğim
bir izlenimdi bu. Demek halen daha bu şekilde devam ediyor. Bu yapının
kırılabilmesi için vakıf üniversitelerindekilerin staj yapmak için yakaladığı
fırsatları çok iyi değerlendirmesi ve iyi bir izlenim bırakması gerekiyor. Eğer
başarabilirlerse zaman içinde bu ayrımcılığın kırılacağını düşünüyorum. Yoksa, bu hadi gel artık şöyle olsun böyle olsun
diyerek olmayacaktır. Sözünü ettiğiniz okullarda yıllar içinde bu izlenimi oluşturdular.
Piyasanın tercihi okul üzerinden değil okul öğrencilerinin bıraktığı izlenimler
üzerinde oluşur. Şahsen İstanbul Kültür Üniversitesi öğrencileri için buna
benzer izlenimleri çok sıklıkla duyuyorum. Hatta birçok öğrencimiz staj için
gittiği yerlerde mezun olduktan sonra çalışmaya başladı. Genel olarak
yöneticilerin niyetleri ile yapılabilecek bir değişiklik değil bu doğrudan
staja giden öğrencilerin gösterdikleri çaba ile ilgili bir durum. Vakıf
üniversiteleriyle ilgili de şöyle bakıyorum, İTÜ ODTÜ’ye giden öğrencilerle vakıf
üniversitelerine gidenleri ayırmıyorum hatta vakıf üniversitelerine gidenlerin
daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Mesela ODTÜ’ye gitmek isteyen bir
öğrencinin mevcut sistem gereği üniversite sınavında daha çok soruya doğru
yanıtlayıp yüzdelik dilimde daha yukarıda yer alması gerekiyor tersten bakınca
vakıf üniversitesine gelen öğrencinin daha az soru çözüp daha düşük bir
yüzdelik sistemde olması yeterli. Nispeten üniversite hazırlık sürecinin daha
sakin geçirmesi gerekiyor. Vakıf üniversitelerine gelmek avantaj olabilir eğer
bu hazırlık sürecini mesleki hazırlığa ayırmışsa. Mesela mimarlığa ayırmışsa,
ilgilerini belirlemişse, bir portfolyosu varsa kesinlikle ODTÜ’ye gidenden daha
avantajlı gelebilir. Ancak ne yazık ki daha az soru çözen, süreci daha sakin
atlatıp gelen öğrenci bu ilgilerinden ötürü değil tembelliklerinden ötürü geliyor.
Böyle olduğu vakit bu çalışma disiplini yoksulluğu mimarlık eğitim sürecinde de
devam ediyor ve işin içinden çıkılamıyor.
Umutlu olmak gerekir
diye düşünüyorum ve iyi olalım. Kesinlikle iyi olalım. Öğrenciye düşen şey iyi
olma konusunda gerekli gayreti göstermek. Siz de mezun olduğunuzda göreceksiniz
birçok işi vasat insanlar yapıyor hatta vasatında altında insanlar yapıyor.
Onlardan bu durumu teslim alabilmek ancak iyi olmakla mümkün. Bugün olmaz yarın
olmaz ama elbet bir sonraki gün kesinlikle iyililer fark edilecektir diye düşünüyorum.
Tabii bu bahsettiğiniz yapı yılların birikimi iyi organize edilmemiş taleplere
göre bir sistemin sonucu öte yandan bakıldığında bir bedeli ödenecek midir
bilemiyorum yani gönlümüz ödenmemesinde yana.
9-Mimarlık Öğrencileri sürekli Dünya’nın en zor işini
yaptıklarını, liseyi beraber okudukları arkadaşlarının gezip eğlendiklerini
kendilerinden daha sosyal olduklarını söylüyorlar bunun sorumlusunu mimarlık
eğitiminin kendilerini okula bağladıklarını savunuyorlar. Siz bu konu hakkında
ne düşünüyorsunuz?
Mimarlık eğitimini
yorulmadan keyif alarak tamamlamak gerekir. Genel olarak öğrenciler zaman yönetmeyi bilmiyor. Diğer bölümlerde okuyan lise arkadaşlarınız da zaman
yönetmeyi bilmiyorlar ancak onlar sınav haftasında çalışıp derslerini
geçebilirken sizler projenizi sınav haftasında bitiremezsiniz arada böyle bir
fark var. Sizin daha çok zamana ihtiyacınız var iş üretebilmek için fikir
üretebilmek için. Fikir üretebilmek içinde gezmeye ihtiyacınız var. Bence gezip
görebilmek ve zamanı yönetebilmek işin içine katılması gerekiyor. Bu sadece
öğrencinin başa çıkabileceği bir durum değil tabii ki. Eski kuşak yani biz ve
bizden öncekiler daha fazla yoğun ders programlarıyla eğitim gördük. Sizler
daha az görüp, eğitiminizi devam ettiriyorsunuz. Demek ki olmayan farklı şeyler
var.
Dijital çağda çizim
programlarının yaygın olduğu ve giderek arttığını görüyoruz. BIM sistemi gelişiyor.
Ancak şunu bilmemiz gerekiyor henüz hiçbir bilgisayar fantezi kuramıyor fikir üretemiyor.
Sadece girdiğiniz veriler üzerinden size en ideal durumları sunabiliyor. Fikir
üretme hala daha insana özgü bir şey. Yapay zekanın insanmış gibi düşünmeye
düşündürtmeye çalışıyorlar. Evet bu kaçınılmaz bir gerçek. En ideal, optimal
rasyonel çözümleri üretmede araçlar bunlar, ama o kadar. Mimarlık ortamına
baktığınızda bu programların hepsi insanın yarattığı özgün fikri daha iyi
geliştirilmesi daha iyi yerlere taşınması konusundaki araç. Yani üç boyutlu
çalışmalar yapıyoruz. Neden? O tasarımı daha kusursuz hale getirebilmek için.
Maketler yapıyoruz, onun kusurlarını görüp daha yetkin bir hale taşıyabilmek
için. Render alıyoruz yapılacağı konuma yerleştirilerek gerçek ışıkla durumu
görebilmek için. Animasyon videosunu yapıyoruz insanlar böyle devinecek diye.
Neden daha iyisini görmeye çalışıyoruz? Çünkü büyük bir kaynak kullanacağız.10
milyona harcayarak bir inşaat yapacağız. İstiyoruz ki bu para o yerle,
kullanıcıyla iyi ilişkiler kurabilen bir çözüm olsun. Yatırım boşa gitmemiş olsun.
Bütün bunların nedenini gerçekten o yatırımı kusursuz bir şekilde yapabilmek
için yoksa çok güzel yaptın, çok güzel
bina demek için değil. Önceden 2 boyutlu çizim vardı. Mesela Mimar Sinan’ı
düşünün açıp bakabileceğimiz 1 cm çizimi yok ortada, bilmiyoruz. Düşünüyorum,
nasıl bir zihni vardı ki bütün o yapı üç boyutlu model var olarak kafasındaydı?
Tabii herkes bu yeterlikte değil. Bu araçlar algılamada farklı düzeyde olanlar
için kusursuz bir iş yapabilme fırsatı sunuyor. Örneğin önceden perspektif
çizebilmek için bilginiz olması gerekirdi oturacaksın saatlerce çizeceksiniz.
Şimdi sadece tek bir “mouse” ile çizebiliyorsunuz. Mimarlıkta bu araç gereçlere
böyle bakmak gerekiyor.
Son olarak bir eleştiride bulunmak istiyoruz. Türkiye’de
bulunan mimarlık ofislerinin internet sitelerin çoğu ara yüz ve tasarım olarak
ne yazık ki vasat seviyede. Modern Mimarlık sitesi de bunların içerisinde. Biz
öğrenciler olarak yaptığınız işlere kolayca ulaşabilmek ve deneyimle bilmek
için İnternet kaynağına ihtiyaç duyuyoruz. Sizlerden bu konu hakkında çalışma
yapmanızı bekliyoruz.
Teşekkür ederiz bu
eleştiri için inşallah diyorum. Öğrenciyi eleştirirken öğrencinin de benzer şekilde
bizi eleştirmesi güzel bir durum. Dediğim gibi benim esas işim hocalık. Ofis
biraz daha geri planda duran, gerekli zorundalıklardan ötürü kurulmuş bir oluşum.
Bir Aralot ofisi gibi değil ya da piyasada iş yapan başka bir ofis gibi değil.
Oradaki ihmalin nedeni bu. Bir heyecanla yarışma için kurduğumuz ama orada
kalan bir durum. Ancak bu eleştirinizi dikkate alacağım.
Bizi kabul ettiğiniz için teşekkürler.
① ① ① Best Coin Casino Bonus Codes (December 2021)
YanıtlaSilAll 인카지노 the หารายได้เสริม best Coin Casino Bonuses and Promotions 카지노사이트 ➤ List of the best Coin Casino Bonuses & Free Spins.